Aykan Özener
Metruk Kent
Çanakkale yüzyıllar içerisinde bir çok uygarlığa ev sahipliği yaptığı gibi, kabul
gören en büyüklerinden iki dünya savaşıyla da anılmakta günümüzde. İlk
olarak tarih sahnesine Troia ile çıkıyor. Tarihçiler tarafından ilk dünya savaşı
olarak kabul görüyor burada yaşananlar. İkincisi ise hepimizin bildiği Gelibolu
Savaşları diye adlandırılan dünya savaşı. Aslında tarih boyunca Anadoluya
giriş kapısı olarak görülmüş boğazın kıyısında kurulan bu topraklar ilginçtir
koskoca iki dünya savaşıyla anılmış hep. Günümüz Türkiyesinde taşra sayılan
kentler arasında yer almış. Dünya savaşları sonrası unutulup adeta kendi
kabuğuna çekilmiş. Aslında antik dönemleri saymazsak kıyıda köşede kalmış
hep. Osmanlı’nın İstanbul’u fethetme girişimleri boğazın girişindeki kenti
önemli bir konuma getirince şimdiki kent karşılıklı her iki kalenin hemen
yanıbaşına kuruluvermiş kendiliğinden. Boğazın en yakın iki kıyısında yapılan
Kilitbahir ve Çimenlik Kalelerinin dibinde serpilmeye başlamış. Osmanlı
döneminin fetihden sonra çok da önem arzetmeyen bu şehirde 1840 ve 1843
yıllarındaki sayımda şehirde dört müslüman ve üç gayr-i müslim mahallesi
olduğunu görüyoruz. Rumiyan, Ermeniyan ve Yahudiyan mahalleri. Birinci
Dünya Savaşının en kanlı çarpışmalarına sahne olan bu topraklar savaş
sonrasında meydana gelen devletler arası sorunlardan payına düşen bir çok
değişime sahne olmuş. Özellikle Lozan andlaşmasıyla başlayan sürecin
akabinde, Kıbrıs olayları sonucunda yaşanan siyasi çalkantılar sırasında
kentteki gayr-i müslimlerin Çanakkale’yi terk ettiğini görüyoruz. Bu üç
mahalleden geriye sadece metruk binaların kaldığını görüyoruz. Bunların bir
çoğu bugün yerini modern yapılara terkediyor hızla. Kimi binalar ise
restorasyona uğruyor. Sergideki fotoğrafların bir kısmı 1964 de zorunlu göçe
mecbur bırakılan İmroz'a ait. Bir kısmı ise yüzyıllardır yapılan zeytincilik
mekanlarına yani çoğunlukla rumlar tarafından işletilmiş zeytinyağı
fabrikalarına ait. Diğerleri de kentte yaşamış azınlıklara ait. Yıllarca
unutulmuş, kendi kabuğundaki bu taşra şehri şimdilerde İstanbul’un
kontrolsüz ve bir kanser gibi etrafına yayılmasından nasibini almaya başladı.
Kanal İstanbul projesi, Çanakkale Boğazı’na yapılması düşünülen yeni boğaz
köprüsü, Kazdağları’ndaki maden rantı ve en çok da Erdoğan’ın “Çanakkale
neden ikinci İstanbul olmasın” sözüyle yatırımcıların ilgi odağı haline geldi.
Şimdilerde kenti hızla AVM'ler, bahçeli evlerin yerine ise apartmanlar
kaplamaya başladı.
Özgeçmiş:
1964 Balıkesir doğumlu Aykan Özener, Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü
mezunudur. Yüksek Lisansını “Arkeoloji Biliminde Fotoğraf Teknikleri” adlı
teziyle tamamlayan Özener, fotoğraf çalışmalarına 1983 yılında başladı. 1987
yılında AFSAD'a (ANKARA FOTOGRAF SANATÇILARI DERNEĞİ) üye
olmasıyla fotoğrafta yeni arayışlar içerisine girmiştir ve 1987-1995 yıllarında
AFSAD çatısı altında sürdürdüğü çalışmalarına bağımsız olarak devam
etmektedir. Kişisel sergiler açtı. Fotoğrafları, yazıları, kültür ve sanat
dergilerinde yayınlandı. Seminerlere katıldı. Çanakkale 1., 2. ve 3. 4. 5.
Fotoğraf Festivalleri’ni düzenledi. Halen Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi’nde fotoğraf üzerine dersler vermektedir, aynı zamanda
Çanakkale’de kurduğu Pan Görsel Kültür Derneği’nin yönetim kurulu
başkanıdır. Aktüel Arkeoloji Dergisi Fotoğraf Editörlüğünü yürütmektedir.